Yorgunluk bir biçimin olduysa eğer, yani iki kişi senin hakkında konuşurken, birbirlerine hatırlatmak için “Hani şu yorgun olan…” diye bir cümle kurabiliyorsa yorgunsun demektir. Yoksa eğer hiç öykünme “yorgunluk” hallerine. Daha çok çalışman gerekiyor demektir yorulmak için.
Fiziksel bir yorgunluk değildir burada bahsedilen. Doymuşluk duygusudur. Çünkü yorgun kişi durgun kişidir. Durgun olma durumu, yorgunluğa uygun olma durumudur aynı zamanda. Eğer uygun şartlarda durgunluğu yaşayabilmişseniz, yorgunluğa da doyabilirsiniz. Yorgunluk, son noktaya geldiğinizde doygunluk ile sonuçlanır.
Belki de bu yüzden, asıl anlatılması gereken yorgunluk değil doygunluktur. Ama doygunluk duygusu, sadece “güzel yorulmuşsanız” yaşanabilir. Güzel yorulmak ise ancak defalarca bitap düşüp başaramamak ve her bitap düşüşten bir sonuç çıkarabilmekle mümkün olan uzun, alabildiğine puslu bir yolculuktur.
Bitap düşmek; genelde çabalamak, uğraşmak, didinmek ama tam istenen sonuca ulaşamadan tükenmek gibidir genelde. Bitap koleksiyoncusu değilseniz, kişisel tarihinizde şanlı şerefli yenilgileriniz ya da “yenildik ama ezilmedik” avuntularınız yoksa; günün birinde yorulma umudunuz da yok demektir.
Kabul etmemiz gerekir ki bugün bir “yorgun” kolay yetişmiyor. Yıllarca havanda su dövdüğü iddia edilen, çabalarının boşluğuna ve gittiği yolun yol olmadığına ikna edilmeye çalışılan binlerce yolcu; zaman içinde yol üstündeki hanlardan herhangi birinde U dönüşü yapmış ve yürüdüğü onca yolu hiçe sayarak vazgeçmelerin belki de en hüsran verici olanını yaşamıştır.
İçlerinden çok azı, o son handan da inancı ve az biraz kuvveti ile çıkabilmeyi, burnunun dikine gidebilmeyi göze almıştır. İşte başaranlar da o burnu dik arkadaşlardır. Bugün baksan çevrene, bir tanesini zar zor görebilirsin. Nadirdir. Ama “buradayım” diye de bağırmaz. Çünkü yorgundur. Daha doğrusu doygundur.
“Yolun yol değil” denmiş binlerce yoldan herhangi birinden ulaşmış olabilir, o son handan sonraki noktaya. Yorulmak istediği konu ya da kavram herhangi biri olabilir. Genelin hor, küçük, değersiz, uğraşılmaya değmez gördüğü herhangi bir şey… Fark etmez. Önemli olan sebep değildir, çünkü aynı sebepten yorulamamış binlercesi vardır çevrende. Doğru tanım, sonuçlanmış sebeptir. Böyle bir doygunluk için, sebebin yorabilmişi makbuldür.
Hepimiz biliyoruz ki her insanoğlu canı istediğinde uzatıp ayaklarını, şöyle gerine gerine oturduğu yere yayılabilir, içtiği kahveye “yorgunluk” vasfını yükleyebilir. Oysa gerçekten yorgun olanın önüne kendiliğinden gelir kahvesi. Bir vasıf yüklenmesine de gerek yoktur. Doygun olan, içişinden belli eder zaten kahvenin vasfını. Uzanıp tutuşundan belli eder.
İşte zaten yolun sonunda uzanıp tuttuğun ve var olan tüm anlamlarını yürüdüğün, dönmediğin, yılmadığın yol boyunca edindiklerinle şekillendirdiğin şeyin adıdır yorgunluk. Aldığın her yudumun yaşattığı duygudur doygunluk. Oturduğun yere uygunsundur ve aynı zamanda da artık durgunsundur.
Yorgunluk, kişinin “durduğu” anda kendisini eksik hissetmemesi, durabilme yetisine sahip olması demektir. Durabilmeye uygunsan, yaşadığın her doygunluk için güzel yorulmuşsun demektir.
Gülümsüyorum
İş kazası
Bir duvarcı ustasının şantiyede yazdığı mektup:
Sayın şantiye şefim;
İş kazası tutanağına planlama hatası diye yazmıştım. Bunu yeterli görmeyerek ayrıntılı anlatmamı istemişsiniz. Şu anda hastanede yatmama neden olan olaylar aynen aşağıda anlattığım gibi olmuştur:
Bildiğiniz gibi ben bir duvar ustasıyım. İnşaatın altıncı katındaki işimi bitirdiğim zaman biraz tuğla artmıştı. Yaklaşık 250 kg kadar olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmek gerekiyordu.
Aşağıya indim, bir varil buldum, ona sağlam bir ip bağladım ve ardından altıncı kata çıktım. İpi bir çıkrıktan geçirip ucunu aşağıya saldım. Tekrar aşağıya indim ve ipi çekerek varili altıncı kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp tekrar yukarı çıktım. Bütün tuğlaları varile doldurdum. Aşağı indim, bağladığım ipin ucunu çözdüm. İpi çözmemle birlikte birden kendimi havalarda buldum. Nasıl bulmayayım? Ben yaklaşık 70 kiloyum. 250 kilogram varil süratle aşağıya düşerken beni yukarı çekti.
Heyecan ve şaşkınlıktan ipi bırakmayı akıl edemedim. Ben yukarı çıkarken yolun yarısında, aşağı inmekte olan tuğla dolu varille çarpıştık. Sağ iki kaburgamın bu sırada kırıldığını sanıyorum. Tam yukarı çıkınca, iki parmağım iple beraber çıkrığa sıkıştı. Parmaklarım da bu sırada kırıldı. Bu esnada yere çarpan varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa saçıldı.
Varil hafifleyince, bu sefer ben aşağı inmeye varil ise yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında yine varille çarpıştık!.. Sol bacağımın kaval kemiği de bu sırada kırıldı.
Yere inince can havli ile ipi bırakmayı akıl ettim. Bu sefer de başımı yukarı kaldırdığımda boş varilin süratle üzerime geldiğini gördüm!… Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum. Gözümü hastanede açtım.