Dile kolay geliyor, şu an elinizdeki Home Showroom Dergisi, tam 169. sayımız!
Yazıyla yüzaltmışdokuz!
Çok şey yazabilirim Home Showroom Dergisi’ne dair. Anlatabileceğim yüzlerce hikaye, paylaşabileceğim yüzlerce anı var. Bir dergiyi büyütürken birlikte büyüdüğüm, birlikte yaşlandığım insanlar var. Bu 15 yıllık süreçte birlikte yaşadığımız büyük sevinçler, büyük üzüntüler var. Başlasam belki yüzlerce sayfa sürecek yazması. Ama bazen yazamaz insan. Bazen konuşamaz. Ben ki yazmadan nefes alamayan adamım, işte diyorum ki bazen, bazı şeyleri yazamaz insan. Daha doğrusu, şöyle anlatmaya çalışayım size:
Aklıma gelen yaşanmışlıklardan biri 2001 yılının başlarına doğru… Home Showroom Dergisi daha gencecikken… Binbir emek ve çaba ile dergimizin tuğlalarını tek tek yerleştirmeye başladığımız bir zamanda, kendimizi doğru ifade etmeye de başlamışken; zamanın Cumhurbaşkanı’nın Anayasa kitabını fırlatmasını size anlatabilirim belki. Hatırlayanlarınız olacaktır. Ancak size, o anın ertesi gününü ve takip eden birkaç ayı anlatmam neredeyse imkansız. Neredeyse rayından çıkan bir ekonomi, tamamen değişen dengeler…
Olayın ertesi günü, reklam departmanındaki arkadaşlarımın, görüştükleri müşterilerini arayamaz, konuşamaz hale getiren ruh halini, o moral bozukluğunu size anlatamam. Dergimizin sahibi Kemal Şensoy’un; “Siz moralinizi bozmayın. Home Showroom Dergisi, aylarca tek bir reklam alamasa da aynı kalitede, aynı özende yayınlanacak. Hepimiz işimizin başındayız. Biz bir ekibiz” konuşmasını yaptığı anı size anlatamam. Reklam departmanındaki arkadaşlarımın o konuşma sonrasında hissettiklerini, yüzlerine yansıyanları anlatmam mümkün değil. O bağlılığı, o ruhu cümlelere dökemem.
Bir başka zaman diliminde, 2008’de; yukarıda anlattığım anı yaşayan herkesin yani hala aynı ekibin, Kemal Bey’in odasını adeta işgal ederek neredeyse bir stadyum kuruşlarını, milli takım formaları ile işe gelişlerini, Dünya Kupası’ndaki her maç anında şirketimizde hayatın duruşunu, atılan her gol ve kazanılan her maçla yaşadığımız o büyük coşkuyu size anlatabilir miyim bilmiyorum.
Haziran 2008’de biten o büyük heyecanın arkasından bizi saran bambaşka bir heyecanı, “100. Sayı” heyecanımızı size cümlelerle anlatamam. Aylar öncesinden başlayan o hummalı çalışmayı, her bir arkadaşımın gösterdiği büyük özveriyi ve 100. Sayı’nın matbaadan çıkıp da dergimizin kapısına geldiği o unutulmaz anı size nasıl anlatayım? Hepimizin sokağa çıkışını, açılacak ilk paketten ilk dergiyi elimize alma arzumuzu, hepimizin yüzündeki o büyük gururu nasıl, söyleyin nasıl anlatayım? Hangi sözcüklerle?
Ve aynı ekibin, 100. Sayı coşkusunu böyle yaşamasının üstünden daha bir ay geçmişken kapımızı çalan Global Kriz kabusunu nasıl anlatayım?
Her dakika yeni bir umutsuz haberle sarsıldığımız, bırakın şirketleri ülkelerin battığı, ardı ardına kepenk kapatan üreticilerin dehşet verici sayılara ulaştığı o dönemde; 100. Sayı ile birlikte büyük bir tırmanışa geçen Home Showroom’un yarınından emin olamama duygusunu, kaybetme korkusunu nasıl anlatayım size? Hepimizin Kemal Bey’e dikilmiş gözlerindeki soruları, gelmesini umduğumuz yanıta odaklanmış tüm emeklerimizi, neredeyse 9 yıla yaklaşmış bu büyük projenin her anının bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçişini nasıl anlatmalı? Hangi cümlelerle?
Kemal Bey’in tüm ekibi toplayarak; “Ben size geçmişte de söylemiştim, yine söylüyorum arkadaşlar. Home Showroom ne olursa olsun, kalitesinden ödün vermeden yayınlanmaya devam edecek demiştim. Ettik. Bugünlere kadar geldik. Bugün vazgeçemeyiz. 100 sayıyı arkasında bırakmış bir dergiyi ne olursa olsun aynı güçte ve kalitede yayınlamak, buna devam etmek; artık ticari bir işin çok ötesine geçmiştir. Bu, bizim sorumluluğumuz, Home Showroom’u var etme sebeplerimizin bütünüdür. Size yine aynı şeyi söylüyorum. Ne olursa olsun yayınlanacaktır dergimiz. Ayaktayız, birlikteyiz. Gerisini yine biz birlikte halledecek, birlikte savaşacağız” konuşmasının ardından yaşanan o duygu yüklü anları nasıl anlatayım?
Ve sanki dünya markaları ardı ardına iflas etmiyormuş gibi, sanki Türkiye’nin kendi alanlarında ihracat şampiyonu olmuş şirketler kepenk kapatmıyormuş gibi, onlarla kıyasladığınızda küçücük bir şirket olmamızın hiç önemi yokmuş gibi işimize sarılmamızı size nasıl anlatayım?
Ekip olmak, birlikte olmak, bir yola baş koymak ve bu uğurda her şeye göğüs germek; günümüz iş dünyasında çok sık rastlanan bir durum değil. İnsanlar iş değiştirir, iş yerleri kapanır, yenileri açılır, bugün X yerde çalışan kişi yarın Y şirketinde kariyerine devam eder. Kısacası her koyun kendi bacağından asılır. Ama bizim yakaladığımız ruh, sanki bunların çok üstünde, bambaşka bir yerdeydi. Hala da o tanımlayamadığım, o bambaşka yerde yaşamaya, büyümeye, olgunlaşmaya devam ediyor.
Başta da dedim ya yüzlerce iyi ve kötü anı sayabilirim. İnişler, çıkışlar…
Bir dergiyi değerli, okunur, saygın kılan unsurlar nelerdir diye sorsanız, ben bu yaşanmışlıklarıdır derim. Her ay raftan beğenerek seçtiğiniz, aldığınız bu derginin hamurunda ne var bilin istedim kısacası.
Bugüne dek yayınlanmış 169 sayımızın, binlerce sayfamızın, onbinlerce satırımızın altında yatan asıl gerçek; işte bunların her birine eklediğimiz yüreğimiz. Home Showroom size matbaadan çıkıp da satın aldığınız yerden ulaştığınız gibi, diğer dergilerle aynı yollardan geçerek geliyor belki ama işte asıl pişirildiği, hazırlandığı yer yüreğimiz.
15. yaşımızda, yüreğimizden kopan bu sayımız da size ulaştı. Bizim için bundan büyük bir gurur kaynağı yok.
Yüreği paylaşmak güven ister bilirsiniz. Özveri ve inanç ister. Daha da önemlisi, “değer” kavramını getirir beraberinde. Biz size, şu an bu satırları okuyan her birinize; yüreğimizden geleni paylaşacak kadar büyük bir değer veriyoruz. Bu yüzden hep yanınızda kalabilmeyi, her ay koşullar ne olursa olsun size ulaşabilmeyi başardık. Bizi bugün biz yapan; sizin değerinize duyduğumuz saygı ve bu saygıyla büyüttüğümüz karakterimizdir.
Yanımızda olduğunuz için teşekkür ederim.